BAKAN GÜL: İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE DE OLDUĞU GİBİ…

Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, İnsan Hakları Eylem Planı (İHEP) hedefleri doğrultusunda nefret suçları ile mücadelede Türk Ceza Kanununda yeni bir düzenleme yapacaklarını belirterek, “İşkence ve kötü muamele de olduğu gibi nefret söylemi ve suçlarına karşı da ‘sıfır tolerans’ ile mücadele ediyoruz” dedi.

Dikmen Hakimevi’nde Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunca (TİHEK) düzenlenen ‘Nefret Söylemi ve Nefret Suçları Sempozyumu’nun açılış töreninde katılan Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, insanın öz varlığı, onuru ve haysiyetinin tüm değerlendirmelerin üzerinde olduğunu kaydetti.

HUKUK, HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİ KORUMAK VE GELİŞTİRMEKLE GÖREVLİDİR

Hukukun temel görevinin, insan onurunu korumak ve geliştirmek olduğunu belirten Gül,  “Eğer bir insan düşünmeyecekse, ‘Bu şekilde yaşamayacaksın’ veya ‘Şu şekilde yaşayacaksın, şu şekilde düşüneceksin’ şeklinde bir dayatmayla karşılaşırsa o insan iskeletten bir kemik yığınından başka bir şeye dönüşmez. İnsan doğuşu ile beraber kazanmış olduğu fikirlerine, yaşam tarzına saygı gösterilmesini beklemek hakkına sahiptir. Hukukun da görevi, bu onuru korumak ve geliştirmektir. Bir ayrımcılık ve ön yargı asla söz konusu olamaz. İnsanlar bir tarağın dişleri gibi eşit olarak doğar ve haklarıyla eşit bir şekilde yaşar. Bu noktada hukuk da toplumun huzuru için tüm farklılıkların güvencesi olarak hak ve özgürlükleri korumak ve geliştirmekle görevlidir.” dedi.

HUKUK DEVLETİNDE ŞABLON İNSAN YOKTUR, HER İNSAN EŞİTTİR

Çağımızda hoşgörüsüzlük ve tahammülsüzlük ikliminin farklı düşünceler ve kimlikler üzerinde artan bir baskıya dönüştüğünü anlatan Bakan Gül, küresel adaletin giderek daha fazla zarar gördüğüne dikkat çekti. Adalet Bakanı Gül,  insanların ortak değerlerinin her zamankinden daha fazla korunmaya muhtaç hale geldiğini belirterek, şöyle konuştu:

"Bir insanın kılık kıyafetinden, düşüncesinden, yaşam tarzından, inancından dolayı eğitim ve çalışma hayatına yönelik nasıl ayrımcılığa tabi tutulduğu kötü örnekleriyle hafızamızda tazedir. Bu kimliklerine, kültürlerine yönelik ret, inkar ve asimilasyon politikalarının da insanımızın onurunu nasıl rencide ettiğini yine hepimiz yaşadık. Ötekileştiren, ayıran, makbul vatandaş ayrımı yapan bu tipolojiyi dayatan devlet hukuk devleti olamaz. Hukuk devleti herkesin devletidir, hukukun üstün olduğu farklılıkların zenginlik olduğu bir devlettir. Hukuk devletinde şablon insan yoktur. Her insan eşittir ve biriciktir. İşte bu anlayışta Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde ortaya koyduğumuz vizyon da bu anlayışın eski Türkiye anlayışında kalması ve artık bu konudaki ayrımcılıkların ve bu konudaki nefret yaklaşımlarının tamamıyla ortadan kalkmasına yönelik çoğulculuğu hakim kılma, hukukun tam anlamıyla üstün kılınmasına yönelik reformlarımızı adım adım hep uyguladık, uygulamaya devam ediyoruz."

İNSANIMIZI HAKLARIYLA YAŞATMAK DEVLETİN EN TEMEL GÖREVİDİR

Bakan Gül, bazı batı ülkelerinde karşılaşılan İslam ve göçmen karşıtlığı, yabancı düşmanlığı gibi nefret söylemlerinin küresel adalet ihtiyacını daha fazla gündeme getirdiğini belirterek, vicdan ve adaletin olmadığı yerde zulmün baş göstereceğini kaydetti.

Nefret söyleminin insan onuruna yapılmış bir saldırı olduğunu belirten Gül, “Bu söylem daha ciddi ve telafisi zor diğer suçların da ayrıca bir ön sebebidir. Hangi görüşten, inançtan, yaşam tarzından olursa olsun insanımızı haklarıyla yaşatmak devletin en temel görevi ve vazifesidir. Devlet ancak vatandaşlarına karşı eşit ve tarafsız davranarak adaleti ayakta tutabilir, yaşatabilir. İşte bu konuda ‘Daha Adil Bir Dünya Mümkün’ çağrısı da Cumhurbaşkanımızın küresel adaletsizliğe karşı söylenmiş çok önemli bir çağrıdır.” diye konuştu.

Nefret söylemine yönelik düzenlemelerin 2. Dünya Savaşı sonrasında fenomen olarak ortaya çıktığını kaydeden Gül, 11 Eylül saldırısından sonra özellikle Müslümanlara karşı nefret söyleminin kurumsal hale geldiğini ifade etti.

HANGİ DİNİN MENSUBUNA YAPILIRSA YAPILSIN NEFRET SUÇUDUR

Adalet Bakanı Gül, bazı Avrupa ülkelerindeki camilere, mezarlıklara ve Müslümanların yaşamlarına yönelik saldırılara Avrupa hukuk sisteminin sessiz kaldığını hatırlatarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:

 “Günümüzde özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra Müslümanlara karşı yapılmak üzere bir nefret söylemi kurumsal hale gelmiştir adeta. Burada artış gözlemlenmektedir. Birçok ülkede Müslümanlar sırf kimliklerinden, yaşam tarzlarından dolayı zulme ve nefret söylemlerine maruz kalmaktadır. Peygamber Efendimizin karikatürlerinin yayınlanması, kutsal kitabımızın yakılması, İslam’ı aşağılayan filmlerin çekilmesi, camilerin, minarelerin yasaklanması, bazı Avrupa ülkelerinin Müslüman kadınlarının giyim kuşamlarına yönelik kısıtlamaları, cami ve Müslüman mezarlıklarına yönelik saldırılar, baskılar son süreçlerde yaşadığımız örneklerdir. Üstelik bu eylemlere karşı hukuk sistemi ya sessiz kalmış ya da gereken bu konudaki atılımı, gayreti göstermemiştir. Birçok meselenin de az önce de ifade edildi, özellikle İslam, Türk ve yabancı düşmanlığına karşı birçok vakanın da rapor edilmediği, kayıtlara girmediği de çok açık bir şekilde bilinen bir gerçektir. Bunun da Batı tarafından özellikle örtülmeye çalışıldığı çok açık bir realitedir. Hangi dinin mensubuna yapılırsa yapılsın bu nefret suçudur. Hristiyan, Yahudilere de yapılan her türlü saldırıyı biz nefret suçu olarak tanımlarız. Bunun da sonuna kadar mücadelesini ederiz. İnsanlar neye inanmak isterlerse, ne şekilde yaşamak isterlerse hukuk devletinin görevi bu konuda her türlü desteği sağlamak, engelleri kaldırmaktır. Bu inanca karşı yönelen her türlü saldırıyla da etkin bir şekilde mücadele etmektir” diye konuştu.

Bakan Gül, göçmenlere yapılan nefret söylemlerinin de asla kabul edilemeyeceğini kaydetti.

HUKUK DEVLETİNDE HERKES KENDİNİ GÜVENDE HİSSETMELİDİR

Bakan Gül, 2 Mart’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı’nın hedefleri doğrultusunda sürdürülen çalışmalar hakkında da bilgi verdi. Dil, din, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, mezhep gibi nedenlerle yapılan nefret söylemi ve ayrımcılıkla etkili bir şekilde mücadele edileceğini anlatan Adalet Bakanı Gül, hukuk devletinde herkesin kendini güvende hissetmesi gerektiğini kaydetti. Gül şöyle konuştu:

 “İHEP kapsamında bu suçlarla etkin mücadele etmek amacıyla soruşturma kılavuzlarının oluşturulması bir hedef olarak karşımızdadır. İslam, yabancı, Türk düşmanlığına yönelik nefret söylemi ve suçu teşkil eden ulusal, uluslararası düzeyde gelişmelerin periyodik raporlar olarak hazırlanması hedeflenmektedir.”

NEFRET SUÇLARINA YÖNELİK TÜRK CEZA KANUNUNDA DÜZENLEME YAPMAYI HEDEFLİYORUZ

Ayrımcılık ve nefret suçuna ilişkin Türk Ceza Kanunu’nda yeni bir düzenleme yapılacağını vurgulayan Bakan Gül, “Meclisimizin İnsan Hakları Komisyonu başta olmak üzere buralarda olgunlaşarak bir yasal düzenlemenin de bu yasama döneminde gelmesini hedefliyoruz. Nefret suçlarına yönelik Türk Ceza Kanununda bir düzenlemeyi de yine yapmayı hedefliyoruz” diye konuştu.

Ayrımcılık ve nefret suçlarından daha fazla etkilendiği değerlendirilen mağdurlara psiko-sosyal ve hukuki destek adımlarının güçlendirileceğini ifade eden Gül, ayrıca medya çalışanlarına yönelik eğitim el kitapçıkları da basılacağını kaydetti. Eğitim materyallerinin objektiflik, tarafsızlık, çoğulculuk ilkeleri dikkate alınarak toplumun bütün kesimlerini kapsayacak şekilde hazırlanacağını anlatan Gül, “Kararlı bir şekilde nefret suçlarıyla mücadele etme konusunda da hedeflerimizi ortaya koyduk, bunu da başaracağız. 84 milyonun her bir ferdi dili, dini, ırkı, inancı ne olursa olsun bizim için ayrı ayrı değerlidir. Her bir bireyin onurunu ve haysiyetini korumak, bizlerin temel görevleridir. Dolayısıyla, aynen işkence ve kötü muamelede olduğu gibi nefret söylemlerine ve suçlarına karşı da sıfır tolerans yaklaşımını benimsiyoruz. Anayasamızın bu konudaki hükmü de yine açıktır.” dedi.

Sempozyumda konuşan TİHEK Başkanı Muharrem Kılıç ise, nefretin küresel bir pandemiye dönüştüğünü belirterek, “Nefret söylemi ve sonrasında bunun bir eyleme, bir suça dönüşme meselesi, sadece ulusal ölçekle değil, küresel bir insan hakları sorunu, etik ve sosyo-politik bağlamda bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Bunun temel felsefi arka planına baktığımız zaman bir ötekileştirme, ben ve öteki arasındaki bir ayrım fikrine dönüşüyor” dedi.

Sempozyuma TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Hakan Çavuşoğlu, Adalet Bakan Yardımcısı Yakup Moğul, Hasan Yılmaz ve Zekeriya Birkan ile çok sayıda akademisyen, yargı mensubu ve hakim savcı adayı katıldı. (Kaynak: Kurum Bülteni)