Erbakan’dan NATO tepkisi: Bu zafer değil, geri adım atılmıştır!
Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Dr. Fatih Erbakan, İspanya'nın Başkenti Madrid'de düzenlenen NATO Zirvesi'nde Finlandiya, İsveç ve Türkiye arasında imzalanan üçlü memorandum hakkında değerlendirmelerde bulundu.
İmzalanan metnin sadece ‘iyi niyet mutabakatı’ olarak nitelendirilebileceğini belirten Erbakan, büyük bir fırsatın kaçırıldığını söyledi.
Niçin bu kadar acele edildi?
‘Türkiye’nin, Finlandiya ve İsveç’e vetosunu çekmek için bu kadar acele etmesinin gerçek sebepleri nelerdir?’ sorusunu gündeme getiren Erbakan, şöyle devam etti:
“Türkiye, Madrid’deki zirvede İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girişlerinin önündeki vetosunu maalesef geri çekmiştir. Avrupa Birliği’nin kapısında 63 senedir bekletilen ve hala birliğe üyelik ısrarını sürdüren Türkiye, İsveç ve Finlandiya’yı NATO’nun kapısında 2 ay bile tutamamıştır. Oysa ki Sayın Cumhurbaşkanı, tıpkı Rahip Brunson hadisesinde olduğu gibi çok yüksek perdeden konuşmuş, ‘Ben başta olduğum sürece NATO’ya giremezler’ demişti. Burada öncelikle Sn. Cumhurbaşkanı’nın, İsveç ve Finlandiya’ya yönelik veto kartını ortaya koyarken, bu ülkeleri "teröre destek vermek"le suçlarken, NATO üyesi olan sözde müttefikimiz ABD’nin Türkiye’nin savunma ve güvenliğine zarar verici benzer faaliyetlerine, PYD/YPG’ye olan muazzam desteğine vurgu yapmaması ve suskun kalmasının üzerinde durulması gereken bir konu olduğunu ifade etmek gerekir.”
İsveç ve Finlandiya taahhütlerini yerine getirmezse ne olacak?
İsveç ve Finlandiya’nın, uzun yıllardır terör örgütleriyle mücadele eden Türkiye’nin hassasiyet ve endişelerine dikkat edeceklerine dair yazılı taahhütte bulunmalarının, bir uluslararası resmi metinde, PYD/YPG ve FETÖ’nün terör örgütü olarak nitelendirilmelerinin kayda değer gelişmeler olduğunu belirten Erbakan, “NATO’ya girişlerinin yolu açılan İsveç ve Finlandiya, kağıt üzerindeki taahhütlerinin gereklerini yerine getirmedikleri takdirde ne olacaktır? Her iki ülke de zaten daha önce AB’nin terör örgütleri listesinde yer alan PKK’yı terör örgütü olarak nitelendirmelerine rağmen örgüte bugüne kadar tam destek vermiş, her türlü eylemlerinin yolunu açmış, en ufak bir müdahalede bulunmamıştır. NATO’da imzaladıkları taahhütname, her iki ülkenin tavırlarında somut olarak neyi değiştirecektir?” şeklinde konuştu.
‘Somut kazanım elde edilmeden veto geri çekilmiştir’
Türkiye’nin ekonomideki sıkışmışlığından dolayı, somut kazanım elde edilmeden veto kararının geri çekilmesini eleştiren Erbakan, benzer hadiselerin daha önce de yaşandığını hatırlatarak şöyle devam etti:
“Uygulanan yanlış ekonomi politikaları yüzünden ülkemiz, maalesef dünyada enflasyonun en yüksek olduğu, parası en değersiz ve en yüksek maliyetle borçlanabilen ülkeler arasında yer almıştır. İktidar bu sıkışıklığı aşabilmek için başta İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere yakın geçmişte ihtilaf görüntüsü verdiği devletler ile yakınlaşma çabasına girmiş, Merkez Bankası döviz rezervlerindeki sıkıntıdan dolayı SWAP anlaşmalarına bel bağlamıştır. Rahip Brunson hadisesinde zamanın ABD Başkanı Trump’ın mektuplu tahkirine karşılık, Brunson’ı iade ederek sıkıntıyı aşmaya çalışan Sayın Erdoğan, şimdi de İsveç ve Finlandiya vetosunu hiçbir somut kazanım elde etmeden geri çekmiştir. AK Parti döneminde benzeri görüntüler sık sık oluşmuştur. Mesela Annan Planı’nı peşinen kabul eden ve KKTC’den ‘evet’ oyu çıkmasına sebep olan AK Parti Hükümeti, Rum tarafının plana ‘hayır’ demesine rağmen Avrupa Birliği’ne alınması karşısında sadece sitemde bulunmakla yetinmiştir. Sayın Erdoğan birçok konuda olduğu gibi bu konuda da Batı tarafından ‘kandırıldığımızı’ belirtmiş, üzüntülerini beyan etmiştir. Sayın Cumhurbaşkanı, endişe ederiz ki önümüzdeki süreçte de İsveç ve Finlandiya’nın yazılı taahhütlerine bağlı kalmamalarından şikayet edecek, ‘Dost ve müttefiklerimizin samimiyetsizlikleri bizi üzmektedir’ diyecektir.”
Daha önce NATO’da Yunanistan sözünü tutmamıştı
Daha önce Yunanistan ile yine NATO zirvesinde benzer anlaşmanın imzalandığını ancak Yunanistan’ın sözünü tutmadığını hatırlatan Erbakan, “Bu noktada önemli bir örnek de, merhum Mesut Yılmaz’ın başbakanlığında kurulan 55. Hükümetin Dışişleri Bakanı Sn. İsmail Cem’in 9 Temmuz 1997’de yine Madrid’deki NATO zirvesinde Yunanistan Dışişleri Bakanı Theodoros Pangalos’la imzaladıkları mutabakat metnidir. Bu mutabakat metni ile Türkiye tarafı, Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarmasının Türkiye tarafından savaş sebebi sayılacağına dair 8 Haziran 1995’de aldığı “Casus Belli” kararından vazgeçmeyi, bunun karşılığında Yunan tarafı da karasularını 12 mile çıkarma iddiasından vazgeçeceğini taahhüt etmişlerdi. Ancak aradan geçen zaman ve yaşanan olaylar Yunan tarafının mutabakata sadık kalmadığını ve bunun karşılığında bizim de hiçbir yaptırım imkanımızın olmadığını açıkça ortaya koymuştur. Dolayısıyla bu gibi mutabakatların her zaman somut karşılığı olmamaktadır.” Dedi.
Son sözü Biden söyledi
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve kurmaylarının İsveç ve Finlandiya’nın 3’lü memoranduma imza atmasını büyük bir zafer olarak nitelendirdiğine dikkat çeken Erbakan, vetoyu kaldırma kararında zirve öncesi ABD Başkanı Biden ile yapılan telefon görüşmesinin etkili olduğunu sürdü.
“Bize göre ortada somut bir kazanım yoktur. Türkiye sonuçta, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girişlerinin yolunu açmıştır.” Diyen Erbakan sözlerini şöyle sürdürdü: “İsveç ve Finlandiya taahhütlerine uymazsa, Türkiye’nin içinde bulunduğu pozisyon, önümüzdeki dönemde bu iki ülkenin NATO üyeliklerinin önüne blokaj koymasına elverişli değildir. ABD Başkanı Joe Biden'ın, Erdoğan'ı Madrid'e hareketinden önce aramasının üçlü memorandum kararı metninin sonunda yer alan: "Türkiye, NATO'nun Açık Kapı politikasına uzun zamandır devam eden desteğini teyit eder ve Madrid Zirvesi'nde Finlandiya ve İsveç'in NATO üyesi olmak üzere davet edilmelerine desteğini ifade eder” cümlesinin oluşmasında önemli rol oynadığını ve en son sözü aslında ABD Başkanı Biden’ın söylediğini ifade etmek mümkündür.Yeniden Refah Partisi olarak; çarenin iflas etmiş Batı güdümlü politikalarda ve kuruluşlarda değil, Rahmetli Erbakan Hocamız’ın önderliğinde kurulan D-8’de ve devamı olan D-60 ile D-160’ta olduğunun altını bir kez daha çiziyoruz.”