‘ERBAKAN HOCAMIZ HAYATTA OLSAYDI NE MİLLET NE DE CUMHUR İTTİFAKINDA OLURDU’

Yeniden Refah lideri Fatih Erbakan, “Yeniden Refah Partisi olarak Milli Görüş'ün tek temsilcisi olarak şunu açıkça söylüyorum; Erbakan hocamız hayatta olsaydı ne 6 yaşında çocuklara Kur'an öğretmeyi çağ dışılık olarak niteleyen, 'Ayasofya Camii müze olarak kalmalıydı. Cami olmamalıydı' diyen CHP'yle, ne de 20 senede 513 milyar dolar faiz ödeyen, vatandaşı, özel sektörü, kamuyu belediyelerle birlikte adeta boğazına kadar borca batıran Cumhur İttifakı ile asla birlikte olmazdı. Erbakan hocamız aynen bizim yaptığımız gibi tek başına da kalsa Milli Görüş çizgisinden ödün vermeden mücadelesine devam ederdi’’ dedi.

Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Dr. Fatih Erbakan, partisinin genel merkezinde MKYK ve İl Sorumluları toplantısı öncesi düzenlenen basın toplantısında konuştu.

Aile bakanlığının rakamlarına göre 11 milyon vatandaş gıdaya muhtaç

Konuşmasına Mübarek Ramazan ayının İslam alemine ve ülkemize barış ve huzur getirmesi temennisinde bulunarak başlayan Erbakan, halkın en önemli gündem maddesinin ekonomi olduğunu belirterek, şunları söyledi:

“Milli Görüş olarak biz iddia değil ispat metodunu kullanıyoruz. Dolayısıyla ekonomi ile alakalı verilerle konuşmaya hassasiyet gösteriyoruz. Bir defa Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın resmi verilerine göre 2021 yılında Türkiye’de 11 milyon 369 bin vatandaş gıda yardımı aldı. Yine aynı bakanlığın verilerine göre  2021’de 5 milyon 700 bin hane sosyal yardım aldı. Neredeyse 30 milyon insan sosyal yardıma muhtaç oldu. Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu’nun araştırmasına göre 2022 yılı Mart ayında açlık sınırının 5 bin 738 lira olduğunu ortaya koydu. Anlata anlata bitiremedikleri 'yüzde 50 zam yaptık' dedikleri asgari ücret şu anda 4 bin 250 lira, açlık sınırı 6 bin liraya yaklaşmış durumda. Yoksulluk sınırını aynı araştırmada 17 bin 350 lira olarak ortaya konuluyor. Biz bundan daha 5-6 önce 'eğer bu hızla giderse milletvekillerimiz de, milletvekillerimizin aileleri de yoksul aile sınıfına girecek' demiştik. Gerçekten de bu hızla devam ederse o noktaya doğru iş gidiyor. Araştırma verilerine göre son bir yılda açlık sınırı 2 bin 342 lira arttı. Yoksulluk sınırı da son bir yılda 5 bin 774 lira arttı. Bu rakamlar, bu araştırmalar, bu veriler, Türkiye'de halkın yarıya yakınının kağıt üzerinde açlık sınırının altında gelire sahip olduğunu gösteriyor’’ diye konuştu.

Erbakan Hocamız hayatta olsaydı ne Millet ne de Cumhur ittifakında olurdu

Bir parti liderinin katıldığı bir programda ‘Necmettin Erbakan hayatta olsa CHP ile birlikte olurdu’ sözleri sonrası başlayan tartışmalara da değinen Erbakan, ‘’Bir kısım ‘CHP'li olurdu’ diyor, diğer bir kısmı 'CHP'li olur mu? Asıl Erbakan Hoca Cumhur İttifakı’yla olurdu' diyor. Herkes bir tarafa çekti. Bir defa burada Yeniden Refah Partisi olarak Milli Görüş'ün temsilcisi olarak şunu söylemek isterim; Erbakan hocamız 6 yaşında çocuklara Kur'an öğretmeyi çağ dışılık olarak niteleyen, 'Ayasofya Camii müze olarak kalmalıydı. Cami olmamalıydı' diyen, 'iktidar olursam ilk haftasında İstanbul Sözleşmesini mutlaka geri getireceğim' diyen, Osmanlı Dönemi'ne 'bir zulüm dönemiydi' diye tanımlayan CHP'yle asla ama asla birlikte olmazdı. Bunu açık bir şekilde söylüyorum. Diğer taraftan Erbakan hocamız, 20 senede 513 milyar dolar faiz ödeyen, bir senede 300 milyar liranın üzerinde faiz ödemesi yapan, tarımsal desteğe verdiği paranın 20 katını, esnafa verdiği desteğin 30 katını götürüp faize veren, hane halkını; özel sektörü, kamuyu belediyelerle birlikte adeta boğazına kadar borca batıran Cumhur İttifakı ile de asla olmazdı. Erbakan hocamız, hayatta olsaydı aynen Yeniden Refah Partisi gibi tek başına da kalsa Milli Görüş çizgisinden ödün vermeden mücadelesine devam ederdi’’ ifadelerini kullandı.

‘6’lı masanın sistem önerisi Türkiye’yi 90’lara geri götürmektir’

Erbakan 6 muhalefet partisinin sistem önerisine ilişkin ise şu eleştirileri getirdi:  

‘’Altılı masa bir sistem önerisi yaptı. Bu sistem önerisinde kendi içlerinde çeliştikleri noktalar var. Bizim katılmadığımız mahsurlu,gördüğümüz noktalar var. Bir defa altı partinin teklifinde parlamentonun güçlendirilmesinden ziyade parlamentonun sadece yürütme organına karşı güçlendirilmesi söz konusu. Eğer siz parlamentonun güçlenmesini istiyorsanız önce parlamentonun üyelerini yani milletvekillerini güçlü hale getirmeniz lazım. Milletvekillerinin güçlü hale gelmesi nasıl olacak? Bu milletvekillerinin ön seçimle aday olmalarıyla olacak. Eğer siz milletvekillerinin aday olmasını sadece genel başkanın iki dudağı arasında bırakan bir sisteme devam ettirmek isteyip arkasından da demokrasiden, parlamentonun güçlenmesinden bahsederseniz, bu sefer çelişki içine düşmüş olursunuz. Madem bu kadar meclisin güçlü olmasını istiyoruz, meclisin güçlü olması için, bağımsız olması için ön seçimle bu adayların belirlenmesi gerekir. Bunun kanuni yasal bir zorunluluk haline getirilmesi gerekir. Bu olmadan meclis nasıl güçlü olacak, nasıl liderden bağımsız olacak, nasıl kendi iradesiyle karar verecek? Getirdikleri düzenlemeler, öneriler sadece yürütmeye karşı meclisin güçlendirilmesidir. Halbuki meclisin gerçek manada güçlü olması anlamını taşımıyor. Demokrasiye çok düşkün olduğunuzu ifade ediyorsunuz ama parti içi demokrasi ne olacak? Tek adam rejimine karşı olduğunuzu iddia ediyorsunuz; peki partilerdeki tek adam rejimi ne olacak? Bu sorunun herhangi bir cevabı yok. İkincisi altı siyasi partinin açıkladığı yeni sistem önerisi Türkiye'yi 90'ların, 2000'lerin Türkiye'sine geri götürmek manası taşımaktadır. Neyi kastediyorum? Yürütme organını yeniden çift başlı hale getirmek ve ülkemizi gereksiz ve anlamsız bürokrasiye boğmak, belirsizliğe sürüklemek manasını taşımaktadır. Yeniden bir başbakan olsun, bir cumhurbaşkanı olsun. Yeniden çift başlı bir sistem olsun. Neden böyle bir şeye gerek duyuyoruz? Neden gereksiz protokol masrafı, gereksiz bürokrasi, çatışmalar, belirsizlik ortamına Türkiye'yi tekrardan sürüklüyoruz. Mevcut başkanlık sistemini iyileştirelim, demokratikleştirelim.” Tekrardan 90’ların 2000’lerin Türkiyesine dönmeye ne gerek var.  

İttifakın önerisi neredeyse her sene seçim yapılması demek

Altılı masanın Cumhurbaşkanı ve parlamento seçimlerini ve görev sürelerini ayrı ayrı belirlemek suretiyle vatandaşımızı 2 senede bir, hatta belki de her sene sandık başına gitmesi anlamına geldiğini hatırlatan Erbakan sözlerin şöyle devam etti:  

“Cumhurbaşkanlığı seçimi, Parlamento seçimleri, Belediye seçimleri ayrı ayrı seçim yapılacak. Böyle bir önerinin uygun ve pratik olmadığını belirtmek istiyoruz.  Özellikle vurgulanması gereken bir diğer konu 6 partinin sistem önerisinde Bir defa Cumhurbaşkanı seçilen bir kimsenin bir daha siyaseten yasaklı hale getirilmesi de demokratik teamüllerle bağdaşmayan, mantıksız bir uygulamadır. Vatanına milletine hizmet etmeyi kendisine görev addeden, siyasi ve bürokratik tecrübesinin doruk noktasında olan bir kimsenin siyasetten uzaklaştırılması doğru değildir.

Böyle bir yaklaşım egemenliğimize gölge düşürmektir

‘6 partinin teklifinde hakimlerin terfilerinde verdikleri kararların AİHM içtihatlarına uygun olmasının esas alınacağı belirtilmektedir.’ Diyen Erbakan,  böyle bir yaklaşımın egemenliğimize gölge düşüreceği uyarısında bulunarak,  “Kaldı ki AİHM ne kadar adil kararlar vermektedir? Biz adaleti çifte standartçı Avrupa’dan mı öğreneceğiz? Tamamen Avrupa’ya entegre olmak isteyen bir zihniyetin ürünüdür. Ne mevcut Başkanlık Sistemi ne de önerilen güçlendirilmiş parlamenter sistemi uygun bulmuyoruz. Biz  Yeniden Refah Partisi  olarak, partimizin sistem önerisi olan  ‘İyileştirilmiş Başkanlık Sistemi’ adı altında bu sistem önerimizi yakın zamanda kamuoyu ile paylaşacağız” diye konuştu.