KOPMAMALARI İÇİN HER TÜRLÜ ÇABA GÖSTERİLMELİDİR

“Toprak çiftçilerimizin en değerli varlığıdır. Geçimini sağladığı, üretimini sürdürdüğü ekmek teknesidir Aşık Veysel’in de dediği gibi toprak çiftçinin köylünün sadık yâridir” diyen Bayraktar, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Nüfus artışı, aşırı ve çarpık yapılaşma ve sanayileşme, turizm, ulaştırma ve kentleşme nedeniyle toprak ve su kaynakları üzerindeki baskı her yıl biraz daha artmaktadır.

Erozyon, çölleşme, bilinçsiz ilaç ve gübre kullanımı da tarım arazilerine zarar vermektedir. Bu açıdan, ülkemizin en stratejik sektörlerinden olan tarımın en temel sermayesi olan tarım arazilerini korumak, sürdürülebilirlik açısından çok önemlidir.

Son yıllarda tarım arazilerinin korunması ve amaç dışına çıkarılmasının önlenmesi amacıyla çalışmalar yapılmış, Kanunlar çıkarılmıştır. Tarım arazilerinin miras yolu ile bölünmesinin önlenmesi amacıyla çıkarılan 6537 sayılı Kanun ile tarım arazilerinin bölünmesinin engellenmesine yönelik önlemlerin daha da artırılmasını, mülkiyet devirlerinin hızlı bir şekilde yapılmasını, tarımsal amaçlı kullanım planlarının etkin uygulanmasını ve arazi kullanımına ilişkin denetimlerin etkinleştirilmesini sağlamak amacıyla 7255 sayılı Kanun ve diğer benzer çalışmalar bu açıdan oldukça önemlidir.

Yine 5403 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunun 14. Maddesi ile 91 ilde toplam alanı yaklaşık 7,2 milyon hektar olan 290 adet ova tarımsal sit alanı olarak belirlenmiş ve koruma altına alınmıştır. Bunu toprağı korumak adına atılmış, önemli bir adım olarak görüyor ve destekliyoruz.

Ancak yapılan çalışmalarla tarım arazilerinin kaybı azalsa da halen tam olarak önlenememektedir. Türkiye’de geçmişte izlenen politikaların yanı sıra konu ile ilgili mevzuatların uygulanmasında yaşanan sorunlar nedeniyle de tarım arazilerinin amaç dışı kullanımları halen önemli bir sorundur.

Ülkemizde toplam işlenen tarla alanı ve uzun ömürlü bitki alanları 2005 yılında 26,6 milyon hektar iken 2020 yılında 23,1 milyon hektara gerilemiştir. 15 yılda işlenen alan ve uzun ömürlü bitki alanında azalma yüzde 13 olarak gerçekleşmiştir.15 yılda işlenen alan ve uzun ömürlü bitki alanındaki azalma en fazla yüzde 8,31 olarak 2005-2010 yılları arasında olmuştur. 2010-2015 yılları arasında tarım alanlarındaki azalma yüzde 1,89, 2015-2020 yıllarında yüzde 3,3 olarak gerçekleşmiştir.

2020 yılında 23,1 milyon hektar tarım alanının 15,2 milyon hektarı ÇKS'ye kayıtlıdır. Tarımsal faaliyet devam ettiği halde çeşitli nedenlerle 8 milyon hektar tarım alanında üretim yapan çiftçi 2020 yılı desteklerinden faydalanamamıştır.”

“İklim değişikliği tarım topraklarını daha da kıymetlendirdi”

İklim değişikliğinin tarımsal üretimi çok yönlü etkilediğini ifade eden Bayraktar, “Dünyada gıda arz ve talebine yönelik gelişmeler ve değişmeler ülkemizi de etkiliyor. Hem dünyada hem ülkemizde pandeminin getirdiği sorunlar ve yaşanan ekonomik sıkıntılar üretim şartlarını zorluyor” diyerek açıklamasına şöyle devam etti.

“Yapılan çalışmalar gösteriyor ki iklim değişikliğinin etkileri ile ülkemizde gelecekte çoğu üründe verim azalmaları yaşanacak, su seviyelerindeki azalma sulama imkanlarını kısıtlayacak, artan doğal afetlerin mali yükü artacak, arzda sorunlar daha fazla yaşanacak. Geleceğe yönelik şartlar ortada iken tarım topraklarına daha fazla sahip çıkılması hayati öneme sahiptir. Artık heba edilecek bir karış toprağımız yoktur.

Tarım arazilerimiz en büyük zenginliğimizdir. Arazilerimiz gelecek nesillerin bizlere emanetidir. Bizim görevimiz günü gelene kadar arazilerimizi korumak, geliştirmek, durumunu iyileştirmek ve zamanı gelince de sahibine yani gelecek nesillere aldığımız gibi bırakmaktır.”

“Toprak sevgisi ve tarım bilinci küçük yaştan itibaren verilmelidir”

Bayraktar, “Ülkemizin gıda güvencesinin sağlanması ancak tarımsal faaliyetlerin sürdürülebilmesi ile mümkündür” vurgusu yaparak açıklamasını sürdürdü:

“Tarım alanlarındaki azalmanın önlenmesi ise toprak ve tabiat sevgisi ile büyüyen nesillerin toprağına sahip çıkması ile mümkün olacaktır. Toprak sevgisi, koruma bilinci ilköğretim düzeyinde eğitim öğretim müfredatına girmeli, toprağı tanımanın yaşamı tanımak olduğu çocuklarımıza aşılanmalıdır.

Sonuç itibariyle, topraklarımızı sözde değil fiilen korumalıyız. Bunu gerçekleştirmek için de tarımda gelişmiş teknolojileri kullanarak birim alandan en fazla verimi alabilmek, ülke topraklarında ekilmeyen alan bırakmamak, dünyada belirli ürünlerde söz sahibi olan ülkelerle rekabet edebilmek, kırsal alanda üreticilerin gelir ve yaşam seviyelerini artırmak amacıyla çiftçilerin tarımsal alandan kopmamaları için her türlü çaba gösterilmelidir. Ancak bunu yaparken tabiatın dengelerini altüst etmemek ve sürdürülebilir tarımsal üretim imkânlarını da yok etmemek zorundayız. Tarım politikaları tarım arazilerini korumak, çiftçiyi arazisinde, köyünde tutmak, çiftçiye ailesini geçindirecek bir gelecek sağlamak üzerine kurulmalıdır.

Türk çiftçisi bilgi birikimi, tecrübesi ve üretme azminin yanı sıra toprağını en iyi şekilde koruyacak bilince ve ülkemizin ihtiyacı gıdayı üretecek, ihracat hedeflerini gerçekleştirecek azim ve kararlığa sahiptir. Yeter ki üzerinde üretim yapılacak bereketli topraklarımız herkes tarafından korunabilsin! Bu vesile ile 5 Aralık Dünya Toprak Günü’nü kutluyorum.”