Markalara Topluma Karşı Sorumlulukları Olduğunu Hatırlatmalıyız
Bütün kurumların kurumsal vatandaş rolünü hatırlayıp, içinde bulundukları toplumda düzeltilmesi, iyileştirilmesi ve farkındalık oluşturulması gereken konular hakkında bir alanı sahiplenmeleri gerektiğini belirten Kumalar, “Sürdürülebilir sosyal sorumluluk projeleriyle toplumsal sorunların çözümünde rol alınmalı. Ancak böylece zorlu süreçlerden iyileşerek çıkabiliriz.” ifadelerini kullandı.
Günümüzde artık sadece iyi bir ürün ya da hizmet ortaya koymak değil, içinde bulunduğumuz topluma, dünyaya karşı da duyarlı olmak sürdürülebilir marka itibarı için daha da önemli hale geldi. Toplumdaki sorunları görmezden gelmeyen ve problemli alanları sahiplenen kuruluşların bu zorlu süreçte kitlesiyle daha güçlü bağlar kuracağını belirten İletişim ve Marka Danışmanı Hatice Kumalar, sosyal sorumluluk projelerinin marka algısı ile ilişkisini ele alarak, günümüz iletişim yaklaşımlarına ve itibar yönetimine ilişkin açıklamalarda bulundu.
“TÜKETİCİNİN ALGISINDA YER ETMEK ARTIK KAÇINILMAZ OLDU”
Teknolojinin gelişimiyle birlikte markaların yaptıkları çalışmalar ve faaliyetleriyle tüketicilerin algılarında yer etmenin günümüzde artık kaçınılmaz olduğunu belirten Kumalar, “Tüketici davranışlarını etkileyen çevresel, ekonomik, sosyal ve daha birçok faktörün yanında markaların tüketiciye sunduğu imaj aktarımı da artık önemli bir yer tutuyor.” dedi.
GELENEKSEL YERİNİ BÜTÜNLEŞİK İLETİŞİME BIRAKTI
Toplumda ayrışmak, fark yaratmak ve hedef kitleye dokunmak için iletişimin önemine değinen, ülke ve dünya gündemindeki gelişmelerle iletişim ve itibar yönetiminin daha da önemli hale geldiğini belirten Kumalar, “Günümüzde iletişim danışmanlığının ana eksenini oluşturan kurumsal iletişim ve itibar yönetimi çalışmaları içerik pazarlamasıyla ayrılamaz bir yapıya büründü. Markalar, kişiselleştirdikleri hedef kitlelerine yönelik oluşturdukları içerikler ile tüketicilerin satın alma davranışlarını doğrudan ölçeklendirilebilecek veriler üzerine odaklandı. Bu süreçte geleneksel yöntemler yerini markanın tüm ihtiyacını karşılamaya fırsat tanıyan bütünleşik bir iletişim yaklaşımına bıraktı. Bu nedenle bütünleşik pazarlama iletişimi ve içerik yönetimi süreçlerinde doğru stratejiler belirlenmeli. Çünkü başarıya ancak bu sayede ulaşabiliriz. Bunun için de kurumu, hedef kitlesini iyi anlayıp ve pazarı tanıyıp hareket etmeliyiz. Yaptığımız çalışmalara sadece bir iş olarak bakmayıp markamızla duygusal bağ kurarak yol haritamızı belirlemeliyiz.” şeklinde konuştu.
“TÜM KURUMLARIN KURUMSAL VATANDAŞ ROLÜNÜ HATIRLAYIP BİR ALANI SAHİPLENMESİ GEREKİYOR”
“Tüm kurumların kurumsal vatandaş rolünü hatırlayıp içinde bulunduğu toplumda düzeltilmesi, iyileştirilmesi ve farkındalık oluşturulması gereken konularda bir alanı sahiplenmesi gerekiyor.” diyen Kumalar, “Topluma sunduğunuz katkılar itibarınızı güçlendirir. İtibar öyle değerlidir ki ülke ve dünya gündeminin en zorlu şartlarında bile hedef kitlenizin sizden kopmamasını, sizi desteklemesini sağlar.” değerlendirmesinde bulundu.
“LÜTFEN SORUNUN DEĞİL ÇÖZÜMÜN BİR PARÇASI OLUN”
Kumalar açıklamasının devamında şu ifadeleri kullandı:
“Kurumlar da insanlar gibidir. Doğar, büyür, iz bırakır ve unutulmaz olurlar. Yaptıkları çalışmalarla olumlu ya da olumsuz anılırlar. Markaların tüketicilerine sunduğu ürün ya da hizmetlerin yanı sıra topluma sunulan sosyal faydanın önemi, üzerinde durulması gereken belki de en önemli konu aslında.
Markalarımızın iletişim stratejilerini belirlerken en etkili görevlerde bulunan iletişim danışmanlığı ajansları olan bizler, onlara kurumsal vatandaş olduklarını, bulundukları toplum içerisinde topluma karşı sorumlulukları olduğunu hatırlatmalı ve bir alan sahiplenmeleri gerektiğini anlatmalıyız. Bu nedenle kurumlara ‘Lütfen sorunun değil çözümün bir parçası olun’ mesajını iyi anlatmamız gerekli.
“ANCAK BÖYLE OLURSA GELECEĞİMİZİ DAHA İYİ ŞEKİLLENDİREBİLİRİZ”
Toplumda hassasiyet oluşturan, hayvan hakları, kadın, çocuk ve daha birçok konuda çözülmesi gerekenlere işaret etmeliyiz. Bu sayede kurumsal değeri yaratan bu tutum ve davranış, sorumluluk sahibi bir hareketi ortaya çıkaracaktır. Aynı zamanda bu durum markalarımızın kurum kültürlerinin taşıdığı güzel değerlerin derinliğini de gösterecektir. Artık herkesin sorunlara dair çözümün parçası olması gerekiyor. Ancak böyle olursa geleceğimizi daha iyi şekillendirebiliriz.
“ZORLU GÜNLERDEN ANCAK BÖYLE DÜZLÜĞE ÇIKABİLİRİZ’’
Bugün birçok insanı istihdam eden, sektör yaratan kuruluşlar belirli alanları sahiplenerek bir şeyler yapmaya çalıştıklarını düşünsenize. Böyle bir tabloda dünyada daha uzlaşmacı, daha pozitif ve daha çözümcül süreçlerin içerisinde olacağımıza inanıyorum. Dünyanın içinde bulunduğu bu zorlu günlerden ancak böyle düzlüğe çıkabiliriz.”