OBEZİTE, DÜNYA İÇİN TEHDİT OLMAYA DEVAM EDİYOR

 Her 3 kişiden 1’nin obez olduğu Türkiye’de de tehlike çanları çalıyor. Obezite ile mücadele için söylem değil eylem ortaya koymak gerektiğini belirten Yayla Agro Gıda Sağlıklı Beslenme Departmanı Diyetisyeni Nihal Tunçer, 4 Mart Dünya Obezite Günü kapsamında yaptığı açıklamada; sebze, meyve ve baklagil ağırlıklı beslenmenin önemine dikkat çekiyor.

Tüm dünyada en büyük halk sağlığı sorunu olmaya devam eden obezite, çok sayıda kronik hastalığa sebep oluyor. Kalp damar hastalıklarından Tip 2 diyabete, hipertansiyondan kansere kadar pek çok hastalığa yakalanma riskini artırıyor. 4 Mart Dünya Obezite Günü kapsamında bu yıl, “Herkes Harekete Geçmeli” sloganı ile obezitenin çözümünün “az ye, çok hareket et” söyleminden daha karmaşık bir problem olduğuna dikkat çekiliyor.

Sağlıklı beslenme ile her 5 ölümden birinin önüne geçmek mümkün

Küresel ölümlerin yarısından çoğunun nedeni kronik hastalıklar ve kronik hastalıkların birincil nedeni ise sağlıksız beslenme… Dünya Sağlık Örgütü, kronik hastalıklara bağlı ölüm riskini artıran dört temel nedeni; obezite başta olmak üzere, hipertansiyon, diyabet ve kalp damar hastalıkları olarak sıralıyor. Batı tipi beslenme bu hastalıkların görülme oranını artırırken sağlıklı bir beslenme planı ile tüm bu hastalıkları ortadan kaldırarak her beş ölümden birinin önüne geçmek mümkün…   

“Modern dünyanın getirdiği yaşam koşulları ve insanlara yüklediği stres, düzensiz hayat, ultra işlenmiş ve katkı maddesi içeren besinlerle dolu bir çevrede yaşayan obez bireylere sunulacak çözüm önerileri basit bir söylemden daha öteye geçerek eyleme dönüşmelidir” diyen Yayla Agro Gıda Sağlıklı Beslenme Departmanı Diyetisyeni Nihal Tunçer, “Küresel çapta hızla artış gösteren obezetinin çözümünde; bireylerin sağlıksız beslenme alışkanlıklarının altında yatan, fizyolojik, psikolojik ve çevresel etmenlerin mutlaka incelenmesi gerekiyor. Günümüzde salgınların, savaşların, ekonomik problemlerin getirdiği stres yükünü hafifletmeden ve sağlıklı gıdaya ulaşma kolaylığı olmadan küresel obezite problemini çözmek pek mümkün görünmüyor. Sorunların çözümü için sağlık çalışanlarının, politika yapıcılarının, endüstriyel gıda üreticilerinin ve tüm toplum paydaşlarının bu eylem planının içerisinde yer alması gerekiyor.” diye konuştu.

 

Yayla Agro Gıda Sağlıklı Beslenme Departmanı Diyetisyeni Nihal Tunçer, 04 Mart Dünya Obezite Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, obezite ile mücadelede atılacak en önemli adımlardan biri olan sağlıklı beslenme modeli için 4 pratik beslenme yöntemi ve davranış değişikliğini anlattı.

 1. Bitki Temelli Beslenme Obezite Riskini Düşürüyor

Yapılan çalışmalar obezite ile mücadelede mucize bir besin aramaktansa doğru beslenme modellerine odaklanmak gerektiğini gösteriyor. Obezite ve obeziteye bağlı gelişen kronik hastalıkların önlenmesinde bitki temelli beslenmenin etkisi dikkat çekiyor. Bitki temelli beslenme ile obezite, diyabet, kalp damar hastalıkları, hipertansiyon ve bazı kanser türlerinin görülme riski önemli derece azalıyor. Bu beslenme modelinde; yüksek miktarda sebze, meyve, baklagiller, tam tahıllar ve yağlı tohumlar bulunurken, daha düşük miktarlarda hayvansal kaynaklı et ve süt ürünleri bulunuyor. Bitki temelli beslenmeye atfedilen sağlık faydası daha fazla sebze, meyve ve baklagil tüketimine bağlı lif tüketimindeki artış ve daha düşük doymuş yağ tüketimine dayanıyor.

   2, Anti-inflamatuvar Diyette Baklagiller Önemli Rol Oynuyor

Halk arasında iltihaplanma olarak bilenen inflasmasyon, vücudumuzun zararlı virüs, bakteri gibi mikroorganizmalara karşı geliştirdiği bağışıklık yanıtıdır. Bazen ortada zararlı bir virüs veya bakteri olmamasına rağmen vücudumuzun bağışıklığı yanıt vermeye devam edebilir. Bağışıklık sisteminin gereğinden fazla çalışması sonucu vücudumuz kendi dokularına zarar vermeye başlar. Vücutta artan inflamatuvar yanıt sonucu diyabet, kalp hastalıkları, astım gibi oto-immün hastalıklar meydana gelir. Özellikle obezitede; yüksek yağ, şeker, ultra işlenmiş besinlerde yer alan gıda katkı maddesi tüketimine bağlı olarak artmış bir inflamasyon vardır. İnflamasyonu önlemek için anti-inflamatuvar etkiye sahip besinleri sofralarımızda daha sık bulundurmalıyız. Bilimsel çalışmalarda karşımıza çıkan en güçlü anti-inflamatuvar etkiye sahip besinler ise; yeşil yapraklı sebzeler, renkli sebzeler, kırmızı pancar, keten tohumu, chia tohumu, ceviz ve kuru baklagillerdir. Son araştırmalar, baklagillerin antioksidan, antihipertansif, antienflamatuar etkiye sahip biyoaktif bileşik içerdiğini kanıtlamıştır. Bu bileşikler, iltihaplı hastalıklar, özellikle artrit, obezite ve kanser gibi kronik iltihaplanma için alternatif bir destek ve çözüm yolu sunuyor.

   3. Temiz Beslenme İçin Paketli Gıdalarda Etiket Okuyun

Son yıllarda popülaritesi giderek artan bir akım olan temiz beslenmede; taze ve mevsiminde tüketilmiş besinler yer alırken en dikkat çekici özelliği katkı maddeleri kullanılarak işlenmiş besin tüketimine koyduğu sınır oluşturuyor. Yapılan çalışmalar özellikle ultra işlenmiş gıdalarda yer alan gıda katkı maddelerinin obezite, inflamasyon ve hastalık riskini artırdığını gösteriyor. Çoğunlukla gıdaların tadını, kokusunu güzelleştirip daha cazip hale getirmek ve ürünün raf ömrünü uzatmak için kullanılan gıda katkı maddeleri, obezite salgınının hızla artmasının nedenlerinden biri olarak dikkat çekiyor. Gıda katkı maddelerinden ve zararlı etkilerinden korunabilmek için besin etiketi okuma alışkanlığı kazanılması gerekiyor. Paketli ürünlerin üzerinde yer alan “besin değerleri” tablosu ürünün kalori, protein, karbonhidrat, yağ ve şeker oranı hakkında bilgiler verirken, içindekiler kısmı ise ürünün içinde katkı maddesi olup olmadığının en doğru göstergesi oluyor.

  4. Fast Food’a ‘güle güle’, geleneksel gıdalara ‘merhaba’ deme zamanı

Günümüz modern besinlerinin en karakteristik özelliği “yüksek şeker” ve “yüksek yağ” içermeleridir. Yüksek yağ ve yüksek şeker içeren bir besinin tüketiminden sonra kan şekeri hızla yükselmeye başlar ve ilk pik seviyesine ulaşır. Yağlar midede daha uzun kaldığı için bir süre sonra yüksek yağ içeriğinden dolayı kan şekerinin ikinci pik seviyesine ulaşmasına neden olur. Tokluk kan şekeri seviyelerinin çoklu pik yaparak yükselmesi, tokluk kan şekeri seviyelerinde artışın daha uzun süre devam etmesine neden olur. Sürekli kan şekerinde bu yükselmeler ise vücudumuzda oksiditatif stresi artırır ve bir dizi hastalık yapıcı metabolitlerin üretimine neden olur. Yüksek yağ ve yüksek şeker içeren modern besinlerin fazla tüketilmesi sonucu gelişen insülin direnci obezite riskini artırırken vücut ağırlığı kaybını ise zorlaştırır. Modern besinler arasında yer alan fast-food tarzı besinlerden uzak durmak ve geleneksel beslenme modellerini benimsemek kalori alımını azaltmaya yardımcı olurken, obezite ile mücadelede atılacak önemli adımlardan biridir.