ŞEHRİN ÜSTÜNÜ BİR ŞEKİLDE İMAR EDERSİNİZ ANCAK...

İşte Atıcı’nın “ÖZ ELEŞTİRİ” başlıklı yazısı;

1994 yılı seçimlerini hatırlıyorum, Refah Partisinin gençlik teşkilatında daha 17’li yaşlarda genç bir delikanlıydım. Uğruna mücadele verdiğimiz davamızın yükselişi ümidimi artırıyordu. Müslümanlar artık kendi öz yurdunda ikinci sınıf insan sayılamayacak, Hz. Ömer’in adaletini yeryüzüne hâkim kılarak, Allaha karşı sorumluluğumuzu yerine getirmiş olmanın verdiği güçle, gece gündüz çalışıyorduk. Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanlığını Sayın Şükrü Karatepe’nin kazanması ile birlikte yetimin bile hakkı olan bir kurumu, adalet ve liyakat temelli yönetmenin heyecanı sarmıştı dört bir yanımızı... Çünkü bunun bizim için Sakarya Meydan Muharebesinden farkı yoktu.

Otobüslerin üzerine koca koca puntolarla “Halka Hizmet Hakka Hizmet” yazılıyordu. Çünkü bizler Merhum Erbakan Hocamız tarafından yetiştirilen “Hakka Adanmış Gençlerdik” … Bizler, Hz. Ömer misali Fırat’ın kenarındaki kuzuyu dert edinen inanmış insanlardık... Attığımız her adımda Hakkın rızasını gözeten eşi benzeri olmayan bir belediyecilik anlayışı ile yola çıktık. Havada adeta baharı müjdeleyen çiçeklerin kokusu, kazanılmış bir zaferin mütevazılığı vardı. Kaçırılacak ya da boş oturulacak bir saniyemiz bile yoktu. Çünkü halk yoksuldu, şehre en yakın sokaklar bile topraktı, şehrin bazı yerlerinden küçük akarsular akıyordu. Ancak “İman Varsa İmkân da Var” düsturuyla yetişmiş insanlar için bunun bir önemi yoktu. Çünkü bizler neye talip olduğumuzun farkındaydık. Yükümüzün ağır olduğunu biliyorduk ve o ruhla mücadeleye giriştik. Birkaç senede hayal denilebilecek projeler hayata geçirdik. Yüce Mevla’nın takdiri ile halkın gönlünde yer edindik. Bütün bunları en zor zamanlarda yokluğu iliklerimize kadar hissettiğimiz zamanlarda başardık.

Peki, günümüze geldiğimizde…

Şehirleri şehir yapan; içinde yaşayan insanlar ve onların oluşturduğu kültürlerdir. Şehri yönetenler isterlerse o kültüre olumlu, olumsuz katkıda bulunur veya bulunmazlar. Bugün geldiğimiz noktada kalabalıklar içinde yaşıyor, yüksek binaların arasından geçerek rızkımızı kazanmaya gidiyoruz. Ancak İnsanlık tarihinin bu en bolluk döneminde mutsuzuz. Her şeye sahip olabiliyoruz ama sanki hiçbir şeyimiz yokmuş gibi varlık içinde yokluk yaşıyoruz. Neden biliyor musunuz? Çünkü çok modernleştik, çünkü öz değerlerimizle çok kavga ettik, attığımız her adımda Hakkın rızasını gözeten bizler, artık kendinden başkasını düşünmeyen insanlar haline geldik veya getirildik. Şehirlerin üstünü imar etmeye çalışırken gönülleri imar etmeyi unuttuk veya işimize öyle geldi. Belediyelerden ihale alırken bu işin ehli ben değilim diyemedik. Neden? Çünkü menfaatlerimiz ağır bastı. Belediyelere personel alırken işi ehline değil de, ahaliden birine verdik. Hâsılı, Allah’ı kandırdığımızı zannettik ancak bizler kandık.

Şehrimizi yöneten büyüklerimden ricam şehrin üstünü bir şekilde imar edersiniz ancak önemli olan gönülleri imar etmek, hem orada ihale derdi de yok, rant da yok, yapmanız gereken şey gerçek adaleti ortaya koymanızdır. Evet, farkındayım bu çok kolay bir iş değil, zaten önemli olan da zoru başarmak değil mi? Kimseye kendinizi beğendirmek zorunda değilsiniz. Allah’tan başka kimseye hesap vermek zorunda da değilsiniz. Corona virüsten korktuğunuz kadar Allah’tan korkun yeterli…

Hâsılı kelam kıymetli kardeşlerim hepimiz beşeriz, bir gün geldiğimiz yere döneceğiz ve attığımız her adımın hesabını vereceğiz. Makam, mevkii ve oturduğumuz koltuklar bizi cehennem ateşine taşıyan araçlar olmasın. Halka hizmetin Hakkın rızasını kazanmak olduğunu unutmayalım. Kullandığımız bir A4 kâğıdının bile “Beytülmal’a” ait olduğunu, üzerinde yetimin hakkı olduğunu unutmayalım. Bu makamların emanet olduğunu unutmayalım yeter vesselam… En derin sevgi ve saygılarımla…