Pandemi dönemini biliyoruz. Malum 2020 yılı mart ayında ülkemizde başlayan covid 19 ile ilgili adımları unutmadık. O tarihten sonra yaşanan yasaklar, covid 19’un insanlara aynı anda bulaşmaması noktasında çaba sarf ettik.

Bunun için sokağa çıkma ile ilgili kısıtlamalar, yarım kapanma, tam kapanmalar yaşadık. Hatta kapanmalar nedeniyle marketlerde oluşan uzun kuyruklar, sıkıntılar gibi beceriksizlik yüzünden yaşadığımız olaylar oldu.

Günlük vaka sayısı ile ilgili gerçek rakamların verilmediği, hayatını kaybeden kişilerle ilgili de yine gerçek sayıların verilmediği ve saklandığı iddiaları havada uçuştu. Kimileri bu durumu belgeleriyle açıkladı. Ancak yapacak bir şey yoktu çünkü tıp bu virüse karşı çaresiz kaldı. Ne lüks hastaneler ne özel hastaneler bu işi için bir şey yapamadı. Bir solunum cihazı kadar bile.

Birilerini suçlamak için değil ama insanlığın bir virüse karşı mağlup olduğu, tuş olduğu dönemi yaşadık. Virüse yakalananlar hastalığı zor atlattı. Verilen ilaçlar oldu ama faydası var mıydı yok muydu belli değildi. Çünkü bugün bile ilaçların yararı yada faydası ile ilgili hekimlerin söylemi belli ve kişiye katkısı yok gibi. İşin ucu dönüp dolaştı insanların iyi beslenmesi ve vitamin eksikliği olmaması bu hastalığa karşı en büyük direnç olarak ortaya çıktı, o noktaya geldi.

Yaşanan süreçle ilgili anlatılacak yada söylenecek çok şey var ama şu bir gerçek; Sağlık Bakanlığı covid 19’a karşı aşı geliştirilene kadar ki süreçte yaptığı (diğer bütün ülkelerde de benzer durum vardı) aynı anda covid 19’a yakalananlar hastanelere akın etmemesiydi. Çünkü hastanelere yönelik yaşanan akınlar nedeniyle zaman saman yoğun bakımlarda kapasite doluluk oranları yaşandı. Belki orada yaşanan ve o dönem kaos oluşmaması için anlatılmayanlar iler ki zamanda ortaya çıkabilir. İddialara bakıldığı zaman bu düşünce ortaya çıkıyor.

Şimdi günümüze gelince. Herkes öyle yada böyle covid 19’a karşı aşılarını yaptırdı. Bunun katkısı olarak yeniden hortlayan ve haftalık vaka sayısı 406 bine, ölümle sonuçlanan vaka sayısı 337 kişiye ulaştığı son bir haftada en azından hastanelerde doluluk oranı yada yatış gibi bir durum söz konusu değil.

Geldiğimiz nokta elimizde virüse karşı koyabileceğimiz tek şey aşı kaldı. Bir de İngiltere’de gündeme gelen sürü bağışıklığı. Onun dışında herhangi bir tıbbi çözüm yok. Şuan içinde sanki bu hastalığa yakalananlardan hayatta kalanlar bizim, ölenlerede Allah rahmet eylesin deme dışında bir şey yapamadığımızı gösteriyor.

Tabi ki hekimler burada gerekli çaba yada tıbbi anlamda müdahalelerde bulunuyor. Tabi ki Sağlık Bakanlığı bu konuda gerekeni yapıyor diyebiliriz. Ancak yapılmayan, pandemi döneminde sağlık açısından hırpalanan, vücut direnci düşen ve sayısını azımsanamayacak kadar (nüfusun büyük bir bölümü) insanımız var. Onlar belki covid 19’a bağlı olarak sağlıklarında oluşan bazı sıkıntılarla ilgili sağlık hizmeti almak istiyor.

Özel hastaneler pahalı olmasından dolayı devlet hastanelerine yaşanan akın bu hizmeti tam olarak almayı engelliyor. Ancak ortada bir durum var. Covid 19’un insanlarımızda bıraktığı sağlık sıkıntıları üç aşağı beş yukarı herkes de aynı gibi.

Sonuç olarak covid 19’dan kaçış şok. Aşılarımızı yaptırmak dışında başka bir seçenekte yok. Yani bu hastalığı yeniden yaşayacağız. Artık bu dünyadaki rızkımız kesildi ise (Ki Onu Allah bilir) göçeceğiz. Yinede bize düşen tedbirimizi almak. Takdiri Allah’a bırakmak. Bunun içinde işin uzmanları yapmamız gerekenleri sıralıyor. Maske takılması, kalabalık ortamlardan uzak durulması, mecbur olmayanlarında bu ortamlara girmemesi isteniyor. Yapacak başka da bir şey yok sanırım.

Ki; Sağlık Bakanlığı’da şuan belki her zamankinden daha büyük olan covid 19 salgını dönemi içinde de herhangi bir adım atmıyor. Bu adımın atılmaması da galiba hastanelerin aynı anda covid 19 şikayeti ile insanların akın ederek doldurmaması olabilir. Yinede buradan çıkartacağım bir ders var; lüks hastaneleriniz olması yerine dünyanın en iyi bilim adamları ve onların çalışmaları için en iyi ortamları sağlamak daha mantıklıymış.